16 Nisan 2008 Çarşamba

Çileeeekkk... Yapma, duuurrrr!




















2 gün Arnavutluk'a gittim. Her zamanki iş seyahatlerinden... Evimden ayrılmak hiç güzel değil ama her şeye rağmen seviyorum bu şehri, o kadar renkli bir şehir ki, daha önce de bahsettiğim gibi. Bu kez onlarca fotoğrafla döndüm. Bunları ayrıca koyacağım günlüğe de dün akşamki eve dönüşün en büyük sürprizi ailemizin yeni üyesi oldu. "Çilek".



















Çilek 4 aylık bir dişi Golden Retriever. Kocaman poposunu devirerek yürüyor, çorapları alıp kaçıyor, terliklere saldırıyor, bardakları deviriyor, kilimlerin üzerinde dört dönüyor ve en önemlisi her yere çişini ve kakasını yapıyor. :) Bunu Ayşe Ablamızın duymaması ümidiyle, çaresizce temizliyoruz, yok pardon CC temizliyor. :) Ben henüz o aşamaya gelemedim. Dün akşam ona gösterdiğim sevgi ile CC'nin otoriter tavrı arasında kesinlikle seçimini benden yana yapan Çilek, üzerimde yaşadı, sevgiden her yerimi ısırdı, yaladı, ayaklarıma yattı. Sanırım birbirimize ilk görüşte bayıldık. :)



















Evde sürekli "Çileeekkk, ayyy, dur, oraya girme, orası yasak, oraya işeme, dur onu devirme, ah Çilek ne yaptııınnn" diye bağırınıp duruyoruz. Daha ilk günden böyle, büyüyene kadar ne yapacağız bilmiyorum artık. Sanırım Çilek benim ev hep derli toplu ve temiz olmalı fikirlerimi törpülemek ve beni umursamaz bir insan olmaya teşvik etmek için girdi hayatımıza. Bakalım göreceğiz el mi yaman bey mi yaman... Ama baksanıza nasıl da tatlı ooo!

11 Nisan 2008 Cuma

Bizim memleketin işlerine akıl sır ermez...

Ya, insanın ağzı açık kalıyor; aptallaşıyor, kelimeler kifayetsiz kalıyor... Aslında başlığa Ohannesburger yazmak istedim ama Penguen dergisine ayıp olur, kopyacı olmayayım...

Trabzon'da "bir hata" sonucu camilerde ezan yerine Zeki Müren şarkıları okunmuş!!! Haber bugünkü Hürriyet'te; aşağıdaki gibi yayınlandı...

Trabzon’da merkezi sistemden öğle ezanı yerine Zeki Müren’in bir şarkısının yayınlanması günün konusu oldu.

Kent merkezinde dün öğle vakti, merkezi sistemden ezan yerine Zeki Müren’in ‘Geçtiğim dikenli aşk yollarında, elimden bir kırık saz geldi geçti” şarkısını duşan vatandaşlar şaşırdı. Bu şarkının ardından başka bir parçanın da bir bölümü çalındı ve yayın yaklaşık 3 dakika sürdü. Daha sonra da öğle ezanı okundu.

Trabzon Müftülüğü yetkilileri, merkezi sistemdeki teknik bir aksaklık sonucu hatanın meydana geldiğini ve kentin bir bölümündeki camilerde çok kısa süre için sanat müziği yayınının dinlendiğini söyledi.

Dünkü haberlerde ise insanın kanını donduracak bir haber vardı; patron sendikaya kayıt olan işçilerini önce işten atmış, mahkeme ile işe geri dönen aynı işçileri hergün işbaşı yaptıklarında bir konteynere kilitlemiş, akşam çıkarmış!!! Haber dünkü Hürriyet'de yine şu şekildeydi:

İşçilere konteyner hapsi


Tekirdağ'ın Çerkezköy ilçesinde faaliyet gösteren bir fabrikada, sendika üyesi bir grup işçiyle konteynerde tutulduğunu iddia eden işçilerden Ahmet Erden, “Konteynerde tutulmaktan, cep telefonuyla çektiğimiz görüntüleri ve fotoğrafları kamuoyuna taşıyarak kurtulduk” dedi.

Ahmet Erden, sendikalı oldukları için işten atıldıklarını ve daha sonra mahkeme kararıyla iş yerine döndüklerinde iş veren tarafından, sendikasız işçi arkadaşlarıyla görüşmemeleri için her gün konteynerde tutulduklarını öne sürdü.

Sendikalı işçilerin her gün bir araçla duraklardan alındıktan sonra götürüldükleri fabrikadaki üretim tesisleri yerine konteynerde tutulduğunu iddia eden Erden, “İşimizi kaybetmemek ve işverenin bu tutumunun sona ereceği umuduyla konteynerde bekledik. Baktık ki bu işin sonu gelmiyor. Fabrikaya gizlice soktuğumuz cep telefonuyla konteynerden çektiğimiz görüntüleri ve fotoğraflar, üyesi olduğumuz DİSK'e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası'na gönderdik” diye konuştu.

Fotoğraf ve görüntüleri alan Birleşik Metal-İş Sendikası'nın Çerkezköy Asliye Hukuk Mahkemesi'ne suç duyurusunda bulunduğunu ifade eden Erden, şunları kaydetti: “27 Mart tarihinde fabrikada hakim ve bilirkişiler konteyneri ve depoyu gezerek, tutanak tuttular, ifadelerimizi aldılar. Konteynerde tutulmaktan cep telefonuyla çektiğimiz görüntüleri ve fotoğrafları kamuoyuna taşıyarak kurtulduk.”

Hergün böyle onlarca haber var! Biz nasıl bir ülkeyiz? Nasıl insanlar yaşıyor bu ülkede? Güleyim mi, ağlayayım mı? Ne diyeceğimi artık gerçekten şaşırdım... Kelimeler yetmiyor, dilim tutuluyor, içim acıyor...

8 Nisan 2008 Salı

Bugün de böyle bir gün işte...

Bizim banyo süper... Yani küçük müçük ama güneşli günlerde, sabah kalkıp banyoya girdiğinde güneş ışıkları insanı sarıyor, öyle güzel bir şey ki bu, o yüzden bütün küçüklüğüne ve kullanışsızlığına rağmen banyomuzu çok seviyorum ve affediyorum... Demem o ki, bugün de öyle başladı işte; Oturan Boğa'nın kızı kılıklı saçlarıma değen gün ışığı ile...

Cumartesi öğlen saatlerinden beri tartışıyoruz CC ile. Neden mi? Henüz bizim olamadan kaybolan köpeğimiz yüzünden... Geçen Çarşamba köpeğimizi alabileceğimiz söylendiğinde benim bin dereden bin su getirmelerim; gidelim hayvana hazırlık yapalım, tasma alalım, yatak alalım, oyuncak alalım, yok mama alalım, yok efendim trafik akşam çok olur öğlen gidelim, yok bu öğlen gidemem toplantı var falan derken işi Cumartesi gününe ertelemem yüzünden elimiz boş döndük! :( Öyle bir hayal kırıklığı yaşadım ki, CC'nin bana (işin kötüsü haklı olarak) kızmasına mı üzüleyim, yavrumuzun (oradaki bekçinin söylediğine göre ve muhtemelen yalan söylediği üzere) kaybolmasına mı yanayım bilemedim. Aptal gibi sahile gittik, yürüdük yürüdük konuşmadan taa ikimiz de sakinleşene kadar. Biraz önce telefonla konuşurken hala aynı konuda bana sitem ediyordu sevgili sevgilim ve de eşim ve işin fena tarafı söyleyecek bir şeyim de yok... Hele de köpeğe aracılık eden sevgili patronum ÜÜ de "gidip alsaydınız hemen o gün o zaman" diye fikir beyan edince iyice pıstım, üzgün ve de süzgün oturmaktayım. Bu arada Ayşe Abla, MM dahil bir çok insan da çok mutlu tabii ama hayır ben mutlaka köpeğimi bulacağım, yağma yok...

Herneyse kaynatmayayım da bugüne döneyim... Bugün güzel bir gün... Verimli toplantılar (ki bu ender olan bir şey) yaptık, akşam EE ile ŞE bize geliyorlar, üstelik EG aradı, bebek 8 aylık olmuş, doğurdu doğuracak... Ama en önemlisi akşam Chelsea maçı var. İçimden geçen 3-2 ama yenelim istiyorum, sadece turu geçmek değil gönlümden geçen ama çok da abartmayayım ve ya allah diyeyim bakalım ne olacak...

4 Nisan 2008 Cuma

Behçet, Abbas, Ares, Carlos, Dede...

GG'nin Mara'sı var, NK'nın da Efe'si vardı, DK'nın ise Krep'i... Hepsi de Golden Retriever, hepsi de dünyanın en tatlı yaratıkları, dost, arkadaş, sana sonsuz bağlı olan bir canlı işte... İnsanın kendini tatmini ve sevgi açlığını en güzel gideren şeyler kedi ve köpek... Biz de istiyorduk uzun zamandır, sonunda çocuğumuzu bulduk, yarın onu almaya gidiyoruz. 5 aylık bir erkek. 4 gündür ona isim bulmaya çalışıyoruz. Karizmatik bir ağır abi ismi olsun istiyorum ben, CC binlerce alternatif üretti, ben de öyle; sonunda 5 isimde karar kıldık: Behçet, Abbas, Ares, Carlos, Dede. Hala tam karar verebilmiş değilim, saat saat değişiyor fikrim; Behçet bir hastalık adı, Abbas, CC'nin bir arkadaşının adı, Dede? çok mu yaşlı durur acaba? vs. vs. vs... Ares CC'nin favorisi, Behçet de benim ama Carlos'u da çok seviyorum. Of, ne zor karar yarabbim... İkimiz de heyecanlıyız, çoğunluk bizi vazgeçirmeye çalışıyor; yavru bu, herşeyi kemirir, herşeyi parçalar, heryere çişini yapar deyip duruyorlar; eviniz küçük nasıl olacak, nasıl yalnız kalacak, sonra sıkılıp vermeye çalışmayın, yine vs. vs. vs... Hele Ayşe Abla, sabah bir sinirlendi :) Ben artık sizin evde bir çay bile içmem, çok zor, çok pis, çok düy döküyor, almayııınnn diye bağırdı durdu. :) Ama kimin umurunda. Dün gittik, onun için alışveriş yaptık. Kocaman bir yatak aldık ona, mama kabı aldık, oyuncaklar, tasma. :) Ailemizin bir ferdi olacak ve muhtemelen en az 12 yıl, 15 yıl bizimle olacak. Bir de kedi aldık mı tam olacak. :) Kim ne derse desin biz çok heyecanlıyız, herşeye de razıyız. Çocuktur yapar deyeceğiz ama davuluma ve kitaplarıma zarar verirse yolarım o tüylerini... :) E hadi bakalım, başka isim fikri olan var mı? Carlos mu desek acaba? Yoksa Behçet mi, Ares de çok mu özenti? Türkçe olsun istiyorum ben... Offf, karar veremiyoruumm...

3 Nisan 2008 Perşembe

Azericeye hastayım...

Dün akşamki muhteşem maç vesile oldu, gecce.org'da bir haber vardı, onu paylaşayım dedim... Azeri TV'sinde yayınlanan bizim maça Azeri spikerin yaptığı yorumlar çok güzel ya... Ben bu Azerice'ye gerçekten hastayım. Grey'de iken yanımda staj yapan Grey Bakü'nün elemanları ile o kadar güzel günler geçirmiştik ki, ben onlara eğitim veriyorum güya ama onlar benim Türkçeme ben onların Türkçesine gülmekten doğru dürüst uygulayamadık staj programını... Haber aşağıda...

F.Bahçe Azeri spikeri de coşturdu!

Fenerbahçe ile Chelsea arasında oynanan Avrupa Şampiyonlar Ligi maçını Azerbaycan televizyonu AND'den naklen anlatan spiker, Fenerbahçe'nin gollerinde yerinde duramadı. Fenerbahçe ile İngiltere'nin Chelsea takımı arasında oynanan Avrupa Şampiyonlar Ligi finali ilk maçını Azerbaycan televizyonu AND naklen yayınladı. Maçı anlatan spiker, Fenerbahçe'ye başarılar diledi ve maçı anlatmaya başladı. Fenerbahçe'nin yediği ve 1-0 geriye düştüğü golde spikerin hoş Azeri lehçesiyle yorumu şu şekilde oldu: "Ve Fenerbahçe topu öz gapısına gönderiyor". Fenerbahçe'nin ataklarında oldukça heyecanlanan spiker Collin Kazım'ın beraberliği getiren golünde oldukça sevinerek yüksek sesle "Gol" diye bağırdı. Deivid'in galibiyeti getiren golde ise daha yüksek sesle bağıran spikerin yorumu ise şu şekildeydi: "Deivid sniper ateşi yaptı. İtiraf etmem lazımdı ki, orada hangi gapıcı olursa olsun, topu çetin def eylebilirdi. Kaleci Cudicini'nin bir günahı yohtu".

İşte böyle... Hastayım bu Azerice'ye hastayım...

2 Nisan 2008 Çarşamba

Başarılar Fenerbahçem...

Bugünkü maç; malum, çok önemli... Acaip heyecanlıyız, ajansta tüm FB'liler formalı. :) Akşam, umarız şimdiye kadarki en büyük başarımızı elde edeceğiz. Galatasaraylılar dalga geçiyor ama hiç umurumda değil, boynuz kulağı geçermiş, unutulmasın lütfen. :)) Sevgili eşim bile bu akşam, biliyorum elinde olmaksızın, bizi destekleyecektir. Bugünün şerefine Kıraç'ın yaptığı 100. yıl marşını koyuyorum buraya. Çok çok beğeniyorum bu marşı, insanın tüylerini diken diken ediyor...