Pazar günü benim doğum günümdü.
Gün sevgili arkadaşım ŞE'nin sabah 08:35'te beni araması ile başladı. Kendisi aslında saati 09:30'u geçti olarak gördüğünden beni aramakta bir mahsur görmemiş, uykulu sesimi duyunca ise biraz erken aradığını düşünmüştü. Telefonu kapattıktan sonra saatin ayırdına vardığından olsa gerek bana mesaj attı, halen de pişmanlıklarını sergilemeye devam ediyor ama bugün artık onu durdurabildiğimi zannediyorum...
Gün ŞE'nin telefonu ve muhteşem güneşin terasımızdan ve yatak odası camından içeri dolan ışıkları ile başladı, güneş öylesine motive ediyor ki insanı hemen giyinip attım kendimi sokağa, evimize yakın ve benim gazete alma mekanım olan BP Benzincisi'nden gazetelerimi, sonra hemen 3 bina ötedeki Lila Pastanesi'nden de muhteşem poaçalardan (ev poaçaları ve sebzelileri özellikle çok güzel) alıp geldim eve, kuruldum camın önüne. Çay, poaça, gazete, ev sessiz... Daha güzel bir başlangıç olabilir mi?
Bir önceki akşam (aynı zamanda sevgilim de olan) kocamla pasta kestiğimizden ve mini bir kutlama yaptığımızdan Pazar gününü sokakları arşınlayarak geçirmeyi düşündük. O da kalkıp kendine geldikten sonra attık kendimizi dışarı...
İlk durağımız; Bostancı'da oturan, annemin arkadaşı YG idi. Kendisini çok ama pek çok severim, o da beni çok sever, sıkılmadan da fal bakar (ve falları çıkar). Amacımız aslında kendisini ve annemi 10 dakika görmek, annemin bana doğumgünü hediyesi olan bu haftasonu gideceğim eğitim için hazırladığı parayı almaktı. Arabamızı eve yakın bir yere park ettikten sonra eve doğru yürüyorduk ki karşımıza bahar çiçekleri çıkıverdi. Tanrım ne kadar güzeller, insan çıldıracak gibi oluyor...
Benim çıldıracak kadar mutlu olduğum anlarda yaptığım el çırpma, zıplama ve çığlık atma hareketini gören, ağaca evsahipliği yapan bahçeye bakan penceredeki teyze de, hoşuna gitmiş olmalı ki, el sallayarak katıldı coşkuma. :)
Neyse iki muhabbet ettikten, annemden parayı tahsil ettikten, fal baktırıp keyfimizi yerine getirdikten sonra yeniden düştük yollara, yürüye yürüye Bostancı'ya...
Bostancı'da Şampiyon'da kokoreç+midye ile Marmaris Büfe'de dilli kaşarlı, hamburger kararı aşamasında kalıp, sonunda Şampiyon'da CC bir yarım ekmek kokoreç :) ben bir porsiyon midye yemeye, devamını Erenköy'de Kızılkayalar'da getirmeye karar verdik, yeyip devam ettik yolumuza...
Hava bu kadar güzelken yürümek ne güzel, ne kolay geliyor insana, ne sıcak var ne soğuk, ooh değme keyfimize. Laf aramızda Bostancı'dan da küçük purolardan almıştım 2 tane (ne yazık ki CC yeniden sigaraya başladı!) kahve ile onlardan birini içme planı ile caddeyi arşınlamaya devam ettik biz de.
Timberland, Lumberjack, Tommy Hillfiger gibi sevdiğimiz markaların vitrin ve mağazalarını inceledikten, ay bu çok güzel, ooo bu süpermiş yorumlarımızı hiç esirgemeden sağa sola saçıp hiç alışveriş yapmamayı başardıktan sonra benimle asla gidilmemesi gereken tehlikeli yer Nezih Kırtasiye'de tabii ki bunu yapamadık. Yeni işe başlayan CC'ye 3 tane, kendime de hastalığım olan mor yazan kalemlerden birkaç tane aldıktan sonra durumu ucuz atlattığımıza şükrederek Erenköy'ye doğru yola devam ettik...
Ve attık kendimizi Kızılkayalar'a. 2'şer ıslak hamburgeri tükettikten ve içimizi "amaaan canım nasıl olsa dünya yol yürüyoruz" diyerek rahatlattıktan sonra da Saloon Cafe'ye. 2 tane mocha olmayan ama adını hatırlayamadığım espresso, süt kreması ve rende çikolatadan oluşan kahve ısmarladık, muhabbetimize devam ettik. Çikolata rendesi unutulduğu için sitemlerimizi ekleyip oradan kalktıktan sonra en acı olay gerçekleşti. D&R'a girmek gibi bir hata işledik. :)
D&R'da olanları hiç anlatmak istemiyorum, ucuz atlattık allaha şükür diyerek geçiştirmek istiyorum. Sadece öyle bir kitap aldık kiii, bundan diğer blogda sıkça söz edeceğimi zannediyorum. İlgilenenler zaten okuyacaktır.
Geri dönüş yolunda da (şaşırtıcı bir şekilde) o kadar yolu yürümek bizi hiç yormadı. Sütiş'te bir çay molası, aldığımız kitapları inceleme, 2 bank sefasını saymazsak çok da dinlendik sayılmaz. Arabaya vardığımız an, aynı bahar çiçekleri ile yüklü ağaç sahnesi yaşandı ve kendime "pes" dedim. Diyorum ya, bahar çiçekleri beni büyülüyor. Her seferinde yeni görmüş gibi oluyorum.
Bahar güzel... İnsanın doğum günü olması da güzel. Hele 41. yaş ve 41 kere maşallah dilekleri daha da güzel. :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder