22 Ekim 2008 Çarşamba

Mamma Mia

1,5 aydır heyecanla Mamma Mia'ya gideceğimiz günü bekliyordum, 18 Ekim gününü. O gün, oraya gidememem için her türlü terslik çıktı aslında, bir kere film çekimimiz vardı, hem de benim için çok önemli bir projeydi ve mutlaka sette olmak istiyordum. Set Riva'da! bir çiftlikte, müzikal ise İstanbul Gösteri Merkezi'nde, Yeşilköy'de! Yani sabah 07:00 gibi sette olmam, 13:30 gibi oradan çıkıp gösteriye koşmam, çıkınca yine sete gitmem gerekecekti. Geçen haftam reklamcılığın neden böyle pis bir meslek olduğundan, ne zaman bir biletim olsa gidememem için bin türlü aksilik çıktığından, kendi doğumgünlerime bile hep geç kaldığımdan vs. vs. yakınarak geçti ama neyse sonunda annem, CC ve ben, annemin "geç kaldıııkkk" yakınmaları arasında gösteriye vasıl olduk, sosisli sandviç yeyip Cappy Karışık bile içtim, ortamın kalabalıklığına şaştım, nasıl olup da daha önce buraya gelmediğime bir kez daha hayıflandım ve uzun zamandır sosyal bir ortama girdiğim için anneme bir kez daha teşekkür ettim...

























Mamma Mia'nın benim için anlamı çok büyük. Neden mi, çünkü Abba'nın anlamı çok büyük de ondan. Müzik denilen şeyi ilk keşfetmeye başladığım zamanlarda, büyük olasılıkla ilk kez 1974 Eurovision (Örovizyon desek daha hoş olacak aslında) Şarkı Yarışması finalinde onları görmüş olmalıyım çünkü hayal meyal o geceyi hatırlıyorum. Onlar benim için başka bir dilde şarkı söylenebileceğini ilk keşfettiğim, kıyafetlerine bayıldığım (korkarım öyle ama çocuktum daha), şarkılarına hayran olduğum bir gruptu. İngiltere'deyken Tottenham Court Road'un oradaki müzik dükkanlarından birinde çok ucuza Abba Gold 1 ve Abba Gold 2 CD'lerini almıştım, 1993 olmalı. O CD'deki bütün şarkıları ezbere biliyorum, çocukluğumdan beri bağıra bağıra söylediğim şarkılar. Ne bileyim işte Abba çocukluğum, 70'li yıllar, mutlu zamanlar, hani henüz kimsenin ölmediği, büyükanneannemin bile yaşadığı, yazların uzuuun ve bol karpuzlu, kışların bol karlı geçtiği, insanların konuşmaktan, fikirlerini beyan etmekten korkmadığı, benim annemi çok özlediğim, anneannemle kader birliği yaptığımız zamanlar.

Mamma Mia'da genel olarak herşeyi çok sevdim. Sahne tasarımı, kostüm, dekor vs. çok ilkel (belki de öyle olması gerekiyordu çünkü sahne Londra sahnelerine göre o kadar küçük ki), cast belki de 2. 3. cast ve detone olma durumu da çok olmasına rağmen ben bütün şarkıları (oldukça bet sesimle) bağırarak söyledim, arka sıradaki kız da bana eşlik etti, sonra dans ettim, koltuğuma otururken kapanan koltuk yüzünden yere bile oturdum ama hiç moralimi bozmadım. :)

Mamma Mia zaten süper bir şarkıdır, kıpır kıpır, söylemesi de kolay:

I’ve been cheated by you since I don’t know when / Öyle uzun zaman aldattın ki beni
So I made up my mind, it must come to an end / Aklımı başıma toplayıp bırakmak istedim seni
Look at me now, will I ever learn? /Halime bak, ne zaman kafama dank edecek
I don’t know how but I suddenly lose control / Neden bilmem, kendimi kaybediyorum işte
There’s a fire within my soul / İçimde bir ateş var sanki
Just one look and I can hear a bell ring / Baktığın anda aklım başımdan gidiyor
One more look and I forget everything, o-o-o-oh / Bir bakış daha herşeyi unutturuyor
Mamma mia, here I go again / Ah anam anam, al işte
My my, how can I resist you? / Ah ah seni nasıl reddebilirim ki
Mamma mia, does it show again? / Ah anam anam çok mu belli ediyorum ki
My my, just how much I’ve missed you / Ah ah seni nasıl da özlediğimi
Yes, I’ve been brokenhearted / Evet, kalbim kırıldı
Blue since the day we parted / Kötüyüm ayrıldığımızdan beri
Why, why did I ever let you go? / Neden, neden gitmene izin verdim ki
Mamma mia, now I really know, / Anam anam, artık biliyorum
My my, I could never let you go. / Seni hiç bırakamayacağımı

Nasıl çeviri ama? :)

O kadar muhteşem şarkı var ki müzikalde, hepsini bir şekilde hikayeye uydurmuşlar, en sevdiklerimden Chiquitita mesela Sophie'nin 3 eski erkek arkadaşından şikayet etmek için kız arkadaşlarına dert yanarken söylediği bu şarkı sırasında annemle ağladık, daha doğrusu annem aaah ah biz Beyoğlu'nda SU ile yürürken bize arkamızdan "Chiquitita" diye bağırırlardı deyince ben ağladım. Çünkü o kadar güzellerdi ki anlatamam, o kadar güzellerdi ki allahım, hala güzeller tabii ama 20'li yaşlar gibi olmuyor işte, itiraf edelim ki. :(

Sonra yine çocukken ayna karşısında söylediğim en önemli şarkılardan olan Gimme Gimme Gimme sırasında dans etmek için ayağa fırlamış olabilirim, muhtemelen.

Gimme gimme gimme a man after midnight / Bana geceyarısından sonra birini ver, ver, ver
Won't somebody help me chase the shadows away / Bu gölgeleri kovalamama yardım edecek birini
Gimme gimme gimme a man after midnight / Bana geceyarısından sonra birini ver, ver, ver
Take me through the darkness to the break of the day / Karanlıklardan gün ışığına beni taşıyacak...

Ah çıkmam gerek, devamını kısa sürede yazmaya çalışacağım...

Hiç yorum yok: