25 Mart 2008 Salı

Gece... Fırtına.. Ve bahara yağmur yakışır...

Yattık... Saat 2'ye geliyordu ki panjurların pencereye çarpması, uğuldayan rüzgar ve bahçede serseri mayın gibi rüzgarın oyuncağı olmuş bir çöp tenekesinin tangırtısı ile uyandım... Öylesine yoğun bir fırtına vardı ki, sanki ev tepemizden uçacak, sanki öylece, gece kıyafetlerimizle apaçık kalacağız gibi çocukca bir ruh hali ile gözlerim mahmur ağlayacak gibi oldum...

- Ben bir bakayım dışarıya... diyen CC'nin peşinden balkona seyirttim.

Ağaçlar iki büklüm olmuş. Sanki karşıdaki kavak ağaçları yıkılıverecek... Nasıl da içim acıdı. Aklıma ilk gelen annem... Gecenin bu saati, denize karşı, 14. kat. Uçuyordur orası. Yalnız korkuyor mudur? Üşümüş müdür? Arasam mı? CC;

- Ben cesaret edemem, sen bir ara istersen... diyerek beni teşvik mi ediyor, engelliyor mu?

Arasam mı? Dur bir arayayım... Çalıyor telefon. Saat çook geç. Ama biliyorum ki uyanmıştır. Neyse çok çaldırmayayım. Belki de uyuyordur, duymamıştır. Ya da kalkmaya gücü yetmemiştir uykulu haliyle. Nasıl da merak ediyorum... Sanki bambaşka bir yerdeyiz. Sanki evi Amerika'nın ortalarında bir eyalete taşıdık da farkına varamadık. Böyle fırtınalar hep mi olurdu acaba? Olurdu ya! Ama öylesine ağırdır ki uykum, uyandığım çok ender.

- Haydi bir şeyler yiyip, çay içelim... diyor CC.
- Bu saatte mi? diyorum...
- Evveettt! diyor.

Çay yapıyoruz, ufak tefek atıştırmalıkları da alıp, CNN Türk'te memleketim Çanakkale ile ilgili bir belgesele dalıyoruz...

- Aman tanrım saat 3'e geliyooorr! diye bağırıyorum...
- Tamam haydi yatıyoruz!

CC'ye sokuluyorum iyice... Kendimi güvende hissediyorum. Uykum da kaçtı ama başka çare yok. Yarın iş var. Uyumalı. Yavaştan yağmaya başlayan yağmurun sesi de geliyor artık...

Ah nasıl da yakışıyor yağmur bahara... Bahar çiçeklerini patlatıyor sanki su damlaları. Gri gökyüzü ne kadar da melankoliktir aslında ama nedense baharda o kadar rahatsız etmiyor beni. Bahar yağmuru sakin, tertemiz... Sanki yavaşça akan ve söğütlerin üzerine eğildiği bir dereden berrak suları alıp üzerine atar gibi insanın... Toprak suya doysun istiyorum. Susuzluktan korkuyorum. Ne kadar korkusuz bilirim kendimi de ne kadar çok korkuyorum diyorum?! Hayret! Oysa hiç bir şeyden korkmam ben... Ama bırak korkuları bir yana...

Bahara ne kadar da yakışıyor yağmur ve toprak kokusu ile karışık çiçek kokuları nasıl da sarhoş ediyor insanı.... Neyse artık uyumalı... Sabaha daha çook var...

Hiç yorum yok: