19 Mart 2008 Çarşamba

Grip miyim ben neyim?

Cumartesi akşamından beri OC bizde kalıyor. OC; CC'nin annesi, benim de kayınvalidem. :) Bu kelime çok komik bu arada. Sevdiğimin sevdiği benim de sevdiğimdir prensibi ile yüreğimi açtığım, bana da yüreklerini açan bu sıcak, içten insanları seviyorum. Yani buna CC'nin kardeşi, onun eşi, onların kızı da dahil ve en önemlisi kızımız AC de dahil. İnsanlar açısından hep şansım yaver gitmiştir malum, bu kez de öyle oldu işte. Herneyse...

OC, gündüz yalnızlıktan, akşam çok da fazla sohbet edemediğimizden tatlı tatlı, kırmadan yakınırken dün gece bana ciddi fırça çekti: "camlar açık, senin de belin açık, bak burnun da akıyor, iki kere hapşurdun (bu böyle mi yazılıyor allah aşkına yoksa hapşırdın mı olmalıydı? öyleyse de ben bu versiyonu seviyorum) üşüteceksin, grip olacaksın!". Benden el cevap: "yok canım, bu bahar nezlesi, ben öyle 10 dakika nezle olurum sonra geçer, üstelik 10 yıldır grip olmadım ben, yok yok, hayatta grip değilim, dur bir kahve yapalım da içelim mi ne dersin?" falan filan tarzı boş konuşmalarım pek etkili olmamış olacak ki, ne kendimi ne de evdekileri kandırdım, sabah yataktan tepeleme ismi lazım değil sıvılarla dolu bir burun ve Binbaşı Şefika sesim ile kalktım. Binbaşı Şefika ayrı bir hikaye ama bu nezle ya da hadi itiraf edeyim grip hiç hoş değil.

Aslında oldum olası hasta olmayı sevmişimdir. Yani hastalığı değil de, hasta olduğumda gördüğüm ilgiyi. Çocukken; özellikle ilkokul 1. sınıfta acaip çok hasta olurdum. Boyuna ateşim 42'ye çıkar, "aayyy, çocuk havale geçiriyooorr" diye haykıran anneanneciğimin çığlıkları ile hastaneye kaldırılır, deli gibi doldurulmuş odun sobasının yanındaki divanda baygın bir şekilde yatar, arada baktığım divanın altında da kesik insan elleri görür, aklım birbirine girerdi. Anneanneciğim zavallı, öleceğim korkusu ile çaresizce başıma iğrenç kokulu sirkeli bezler koyar, üstüme bin adet yorgan örterek beni terletir, kucağında taşıyarak banyoya götürür, soğuk sularla yıkar, başımda mırıl mırıl dualar ederdi. Bademciklerim elma kadar büyür, yutkunamaz, konuşamazdım ama o durumda bile mutlu hissederdim kendimi, sürekli benim yanımda benimle ilgileniyor ve her şeyden önemlisi benim için çok üzülüyor diye. Aslında normalde de çok ilgilenirdi zaten ama sapık bir çocuktum zannedersem...

Anneanneciğim ileride artık hiç hasta falan olmadığım zamanlarda bile, içine yerleşmiş, bu çocuk çok zayıf, hasta olmamalı duygusu ile beni sürekli örter, ayaklarıma çoraplar giydirir, okşar, öperdi sanki o ilgisi beni mikroplardan ekstra korurmuş gibi. Aramızdaki neredeyse aşka benzer bu sevgiyi o kadar özlüyorum, o kadar arıyorum ki, annemi sonsuz sevdiğim halde o bile çoğu zaman dolduramıyor onun boşluğunu. Annemle aramızda daha rasyonel bir dostluk var. O benim annem olmaktan öte bir şeyler; daha fazla, daha derin. Ama anneannem tam anneanneydi işte. Ne bileyim?! İyi de ben gripten bu konulara nasıl geldim? Yine konuyu kaçırdım...

Neyse sözün özü bahar gribi oldum ama o kadar önemli değil. Sadece sevgili eşimin nutukları ve peşimden gezip bana vitamin içirmeleri, belin açılıyor üşüyorsun diye azarlamaları ile başetmek durumundayım, ona hak da veriyorum işin kötü tarafı. :) Anneannem yok ama CC ve iki tane annem var. Sevdiklerine şımarmak da bir güzel ki ama ya! Şanslı bir insanım vesselam. :)

Haa, kapatmadan bir tüyo. Normal mendille değil de ıslak mendille silince insanın burnu yara olmuyor, bilmeyenlerin haberi olsun. :)

Hiç yorum yok: