Sıradan bir kadının yaşamı, gitiği yerler, günlük düşünceleri, hayata bakışı, rahatsız oldukları, mutlu oldukları, çevresindeki insanlar, merak ettikleri, ilgilendikleri vs. vs. vs.
15 Mayıs 2008 Perşembe
Tulipan...
Laleleri oldum olası sevmişimdir. Ama sarı kırmızı olanları değil :) daha çok böyle siyaha yakın bordo olanları. Geçenlerde köprüden karşıya geçerken vardı, belediye lale mevsiminde heryeri donatmıştı ya, işte bu renklerden gördüm. Çok ama çok güzellerdi. Neyse...
Aslında konu etmek istediğim şey "tulip" sözcüğünün etimolojik kökeniydi. Bugün ÜÜ, benim "kültür mantarı" lakaplı patronumdan dinledim hikayesini, bana çok etkileyici geldi.
Fransa'da Tulle adında bir şehir var (tül olarak okunuyor), bizim tül diye bildiğimiz kumaş cinsi de, hani bu perdelerde kullandığımız incecik kumaşların kökeni buradan geliyor. Bu kumaşları da Osmanlı zamanında padişah ve üst düzey kişilerin kavuklarında kullanırlarmış. 1554 yılında ilk defa Osmanlı İmparatorluğu'nun Avusturya elçisi Ogier Ghislain de Busbecq lale soğanını kendi ülkesine götürmüş, yetiştirmiş, 10 yıl kadar sonra da Belçikalı bir tüccar tarafından alınmış, satışına başlanmış, ondan 1 yıl kadar sonra da Hollanda'ya ulaşmış ve sonrası bildiğiniz meşhur Hollanda lalesinin doğuşu zaten. Ama tabii yine lafı uzattım, sözcüğün çıkışını kaçırdım. :) Sözcüğün çıkışı ise tulle i ban yani bildiğimiz türban'dan geliyor. Tulipan yani kafaya konulan tül gibi bir anlamı var, laleleri kavuklara benzettikleri için bu ismi vermişler...
Etimoloji olağanüstü bir bilim dalı, ne kadar ilgimi çektiği zaten tanıyanlarca malum, bu hikayeye de bayıldım. Bu arada lalenin anavatanı da Tien-Shan dağları ve Pakistanmış. Oradan İran'a, oradan da bize gelmiş. Onların da hakkını teslim edelim de ayıp olmasın...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder