16 Haziran 2008 Pazartesi

Tlos diye bir yer mi varmış?!

Ah tatil ne kadar da güzel şey... Bugün Pazartesi ve işe gelmiş olmak çok tatsız tuzsuz geliyor bana... Tatil çok ama çok muhteşem geçti... Ayışığı, samanyolunu bile gözleyebileceğin kadar çok yıldızla dolu bir gece, gün doğumu, deniz, güneş, kitap okumalar, çarşı pazar gezmeler, CC ile yanyana deniz kenarında uykuya dalmalar ve amaçsız el ele gezmelerle özetlenebilecek, Tlos antik kenti ve Insuyu mağarası ile de şenlenen kısacık bir 1 hafta... Ama şikayete mahal yok, işim gücüm var ve tatilin o yüzden anlamı var ve en önemlisi anlatacak çok şey var... İlk olarak Tlos'u anlatayım dedim ben de...

Tlos'un adını ilk kez duydum doğrusu, utanç verici ama gerçek... CC bahsetti, o da adını unutmuştu, sora sora bağdat bulunur, uydurmayı sever milletimiz sayesinde önce Silos sonra Tlos olduğunu öğrendik buranın :) ve Ölüdeniz dönüşü bir de oraya uğrayalım dedik, nasıl olsa hava da geç kararıyor, hem de gün batımını seyrederiz...



















Gün batımı yanında ay doğumu da var, büyüledi beni bu anfitiyatro, güzel fotoğraf çekmişim allah için. :)

Tlos beni çok şaşırttı. Burası yeni keşfedilmiş aslında. 90'lı yılların başına kadar bilinmiyormuş. Anladığımız kadarı ile hala da sistemli bir arkeolojik çalışma sürmüyor, herşey kendi haline bırakılmış, eh benim yanımda nasıl olsa tarihçi bir kocam var, ben de meraklıyım, bizim için çok sorun olmadı tabii ama buranın kendi kaderine terk edilmiş bir yer olması da insanın canını acıtıyor. Bazen hak veriyorum İngilizlere, Almanlara, bizim bütün kültür değerlerini kaçırdıkları için, ne de olsa hiç bir şekilde kıymet vermiyoruz, hele de Osmanlı'da bunlara "bizde taş çok gelin alın" şeklinde bakıldığı için, genetiğimiz böyle ne diyeyim?!

















Bu arada yukarı çıkarken yanından yürüdüğümüz bu küçücük dereyi de paylaşayım dedim, minicik zarif çiçekleri ve berrak suyu ile çok tatlıydı. :)



















Neyse, lafı uzatmayayım, Tlos'un tarihi M.Ö. 2000'e kadar uzanıyor. Gerçekten çok çok etkileyici bir anfitiyatro, akropol ve birçok yapı var. Kalıntılar Likya döneminden başlıyor, sonra Erken Roma, Bizans hatta Osmanlı'ya kadar uzanıyor. Aslında Tlos inanılmaz stratejik bir noktada, tam bir tepe ve onun eteklerine konumlanmış ve tepedeki kaleden 360 derecelik bir manzara, gözünün alabildiğine ova ve dağlar görünüyor. Yani adamlar öyle bir yere yapmış ki, herhangi bir saldırıda düşmanın gelişini 1 gün önceden görebiliyorlardı sanırım...















Osmanlı'da tabii tarihi mirasın öylesine değeri yokmuş ki, 19. yy'da bölgeye atanan Ali Ağa adlı idareci kendi ve mahiyeti için yaptırdığı binalarda da bu kalıntıların taşlarını kullanmış, acaip yani, gezerken alakasız işlemeli taşları, duvar taşı olarak harcın arasında görüp çok üzüldüm.

















Tlos'da muhteşem bir gün batımı yaşadık (fotoğrafa bakar mısınız?), kral mezarlarını, anfitiyatroyu, akropol'ü her yeri kendi malımızcasına gezdik dolaştık, bizden başka neredeyse kimse yoktu. Kalenin en tepesine çıkıp orayı da fethettik, Türk Bayrağı vardı, orada pozlar verdik karşılıklı birbirimize CC ile. :)

Ben Tlos'u çoook sevdim, herkese tavsiye ederim, Fethiye - Kaş yolunda, Saklıkent'e giderken, zaten tabelalar var kesinlikle kaçırmazsınız, mutlaka gidin...

Hiç yorum yok: