8 Eylül 2007 Cumartesi

Bir Cumartesi daha...

Boyuna haftaların geçmesi, bir Cuma daha, yok bir Cumartesi daha falan diye yazılar yazıyorum, okuyanlara da gına gelmiştir büyük olasılıkla ama elimde değil çünkü geçiyor işte... Şu zaman kavramı ya da boyutu mu demeliyim ve göreceliği üzerine de çok yazıyorum çünkü o da çok gerçek... Şuraya bak, günlüğe başlayalı da ki bunu yılbaşı olarak alabilirim, 8 ay bitti, 9. ay geçiyor... Kendimi takdir etmeliyim, malum Koç burcu maymun iştahlılığı, bu kadar zamandır bunu sürdürüyor olmam bile büyük başarı...

Bu hafta bir yoğunluk, bir yoğunluk, müşteri ziyaretleri, binbir problem, bir o kadar kahkaha, üzülecek şey, sıkıntı, neşe falan geçti gitti... Ajansta yerleri değiştirdik, biz FS ile bir odaya taşındık. Hem de aynı masayı paylaşıyoruz. Devasa sayılabilecek bir masa ama FS sadece bir laptop büyüklüğünde yer kaplıyor. Kalan yerde, ben, her zamanki çıfıtçılık özelliğimle, bilgisayarım, çok sevdiğim büyük silindir kalem kutum, aslında cam bir vazo olan ama içinde günlük kullandığım kalemler, post-itler, hemen lazım olabilecek kartvizitler, silgiler, sigara, kibritler vs. ne kadar gereksiz şey varsa olan objem, not defterim, küçük ajandam, büyük ajandam, toplantılarda kullandığım şık not defterim, telefon defterim, bir sürü kağıt, mousepad vs. bir sürü şeyle onun kapladığı yerin 1000 katını kaplayarak yine kendi rekorumu kırmaktayım. İkimiz de anlaşmış gibi sigara üzerine sigara içmekteyiz, bir de ajansta bizim oda ve toplantı odası dışında oturarak sigara içilecek yer olmadığından gelen herkes de içiyor ve bu hafta klimamız yağmur ormanları benzeri tepkiler vererek ajansa seller bastırmakla tehdit ettiğinden bizi, hep kapalıydı gibi birşey, dolayısı ile sıcak ve sigara dumanı ile hayal ettiğimiz ortamın çok daha gerisinde, oldukça komik, neredeyse mizah dergisi gibi bir ortamımız var. Ayrıca FS kreatif direktör olduğundan sakin ve huzurlu bir insan (GG'yi tenzih ederim) ben ise idari işler, mali işler, müşteri işleri vs. ile, sürekli gelip bana birşeyler soranlarla, aynı anda çalan cep ve iş telefonları ile uğraştığımdan kendisi müsait oldukça odadan kaçıyor. :)

Bu sabah aslında bir toplantım vardı, hem de 10:00'da, hem de Tuzla'da. Ama düne ertelendi ya da geri alındı diyeyim. O yüzden bu sabahın tadını çıkardım. Erken kalktım, çay ve dün akşamdan kalan püre+mısır ikilisi ile pek kimsenin anlayamayacağı kahvaltımı yaptım. Gazeteleri okudum, haberlere şamşırıp kaldım çoğu gün olduğu gibi, sonra kalktım BG'ye gittim. Kahve içtik, muhabbet ettik, manikür pedikür de yanında. Yalnız bu işe ayda bir kere falan zaman ayırabildiğimden ve çok sıkıldığımdan işi zordu kızcağızın. Sonra göz doktoruna gittim, ameliyatlı gözlerimin neredeyse ameliyattan önceki numarasına yükseldiğini ve ameliyat sonrası oluşan astigmatımın da iyice azdığını öğrenip yine de görebildiğim için tanrıya şükrettim. Ne yapayım, çare var mı? Caddebostan'a doğru yürüdüm. Gazeteciden Rolling Stone, Bilim Teknik ve sonunda çıkan Uykusuz dergisini aldım. Yiğit Özgür'ü çok çok seviyorum ve orada toplanan çoğu çizeri de. Yalnız derginin adını pek sevmedim ama onlar öyle uygun görmüş bize de kabul etmek düşer artık...

Eve geldim... Günlüğü açtım, ne yazsam diye düşündüm... ND ile sohbet ettim... Akşam bizde buluşmaya karar verdik... Eve birilerinin gelmesi süper birşey... Hele de sevdiğin insanlarsa daha da süper... Özellikle de Cumartesi ise, yarın Pazar olduğunu bilmek insanın içini rahatlatıyor. Bu yazı da pek iyi bir yere gitmiyor. En iyisi keseyim... Bir kahve yapayım. Bir de sigara yakayım. Kitabıma dalayım... Bayılıyorum Cumartesi akşamüstleri evde olmaya.

2 yorum:

varol döken dedi ki...

uykusuz'dan güzel isim mi olur? sen ne anlarsın? evet bu cuma cumartesiden gına geldi, artık çarşamba perşembe yazısı yaz... ayrıca her pazartesi sendrom yazısı da olsun... salı günleri pilates, pazarları kapohera yazısı dolsun... ayrıca haftada iki kere yazının yanında kiwi verilsin, beğenmeyen irish cream'e boyansın... ben yorum yaptıkça hesabıma 5 kuruş yatsın, bütün bunlar birikip kış gelmeden bana pofuduk terlik olarak geri dönsün... ayrıca bu blog sıkıntıya çare bulsun, okuyunca insan kendini bir anda onyüzbinmilyoncuk gücünde hissetsin... blogdan balık kokuları taşsın ve yorum yapana sirkeli salata yapsın... hapşırdığımda çok yaşa desin, fener yenildiğinde boşver be diye sırtıma vursun... kalorifer peteğimden damlayan sularımı temizlesin ve aklımdan geçenleri şıp diye bilsin... benim yerime çalışsın ve mümkünse hem çalışıp hem sırtıma masaj yapsın...

şimdi git ve bütün bunları yapacak bir blog oluşturuncaya kadar gelme!

EA dedi ki...

Bütün bunları ve hatta fazlasını yapan bir hediye vermişti arkadaşların sana hatırlarsan doğumgününde canım! Onunla idare et bence... :)