Annemin yanına taşındığımdan beri gezentinin allahı oldum. Eskiden insanlar yalvarırdı gel diye, şuraya gidelim, bunu yapalım, yok, ben mümkün değil evden çıkmazdım. Şimdi de kendimi sokaklara atmış durumdayım... İyi ki Cuma akşamı iş çoktu, çok geç çıktım ajanstan yoksa kesin yine takılırdım bir yerlere...
Ama dün akşamı boş geçmedik tabii. :) Ne yapacağım evde? Gerçi ND'yi çok ikna etmeye çalıştım, bak bana gel, annem de yok bu gece, balkon süper, mehtap muhteşem, üstelik MD ailesinin yanına gitti Didim'e, yani komple bekarız! Ama yok, bana mısın demedi. :) Ama haklı, diyecek lafım yok, bütün gün dükkanda, bir de 21:00'da çık, kalk gel Göztepe'ye, sahiden zor... ŞE tatilde, yazlıkta, Silivri'de. O yüzden o yoktu dün akşam... EE de gündüz annesinin zoru ile bir yere gitmiş, Cuma akşamı da dışarıda olunca; perişanım paramparça diye mızmızlandı ama biz yemedik tabii... :) Neyse dün bütün günü Facebook'ta fotoğraf albümü yapmakla geçirdim, itiraf ediyorum. İnsan bütün hafta o kadar yoğun çalışınca, sanırım kafayı boşaltacak bir şeyler arıyor. Bu da çok iyi geldi. External diskimdeki bütün fotoğrafları kurcalayıp, en sevdiklerimi oraya koydum, hepsine tek tek yazı yazdım derken, ooo, saatler geçmiş. Bir baktım akşamüstü olmuş, hava nasıl sıcak, aptala dönmüşüm, bir de notebook'un altı da yanıyor. Herneyse, niye bu kadar uzattım lafı bilemiyorum ama, attım kendimi duşa, oradan da Kadıköy'e... 20:30 civarı dükkandaydım. ND'nin İddia mağazasında yani. :)
Ya, bu iddiacılar çok komik insanlar. Ben bu kumar meselesinin bu kadar ciddiye alınmasını sahiden çok komik buluyorum. Hayat memat meselesi gibi davranıyorlar. Aman davransınlar tabii, arkadaşım da para kazansın, lafım yok da... Ne bileyim? :) Komik işte. Dükkanlarda bilgisayar ekranlarında maçlar sürekli geçiyor, insanlar geliyor soruyor, sonra kupon yapıyorlar, hop makineye sokuyorsun, aa maç başlamış mesela, nasıl bozuluyorlar görmeye değer. :)) Ama NÖ dün bir kupon yaptı, 4 maç ve tutturdu vallahi. 777 lira aldı hem de. Allah bereket versin de hiç bana göre değil bu işler. Ben de sayısal oynadım, ND'nin dükkanına her gidişimde oynarım zaten. 2 liralık bir kupon, sonuç sıfır ama olsun, bir gün bana çıkacak... :)))
21:00'de dükkanı kapattık, alarm da bir acaip ki, kurduktan sonra 40 sn içinde dükkanı terk etmen gerekiyor, yoksa maazallah ortalık ayağa kalkabilir. :) Bayağı stresli bir iş haa, koş koş kapıyı kapat, anahtarlar kilitle, demiri tak falan. :)) İkimiz de açız... Önce Kırıntı'ya gidip bir şeyler mi yesek diye konuştuk ama aslında kararımız da Moda İskelesi'ne gitmek çünkü mehtap süper ve tam denizin kenarında oturup bira ve bira tabağı söyleyeceğiz. Bira tabağı süper; içinde elma dilimli patates, minik köfteler, minik sosisler ve yine minicik sigara börekleri var. Bayılıyorum ben ona. Tavsiye ederim yani. Ve fakat bir gittik; Moda İskelesi tıklım tıklım. Hiç boş masa olmadığı gibi, garsona "kalkacak masanız var mı? diye nazikçe bir soru yöneltince "yok!" cevabı alıyorsun, müdanaa da yok yani. O yüzden vazgeçtik. Baktık, Koço çekici geldi, yer yoktur dedik, Cibalikapı Balıkçısı da iyi olabilir, bahçe falan ama sonra dedik bir şansımızı deneyelim. Ben, mehtap seyretme derdindeyim ya. :)) Neyse girdik, ben gayet kendimden emin koşa koşa girdim içeri masa bakınıyorum... Yaşlı, zayıfcacık ama deneyimli olduğu her halinden belli şef geldi yanıma "karadenizli misiniz?" dedi. "aaa niye" dedim "burnum yüzünden mi?" "yok canım" dedi, "çok cesursunuz da..." :)) Bu da böyle ileride gülünecek bir anektod olarak katıldı hayatımıza... Herneyse, setüstünde bir masa bulduk. Yerleştik. Bir küçük rakı, kavun, peynir, salata ve bir tane levrek söyledik. Süper menü vallahi. Bunu da tavsiye ederim. Tam iki kişilik ve mezelerle doymayıp, balığın da tadını çıkarabiliyor insan... Sonra EE'yi tacize giriştik, gel de gel diye... Dayanamadı tabii... Ama dedi ki "ancak yarım saat, bir saat kalabilirim, ona göre"... Ama biz yer miyiz? :)) Koço'dan neredeyse en son biz çıktık. Artık hesabı getirdiler, gidin diye. :) Sonra da EE'nin kardeşi EE (e haliyle!) ve arkadaşları Peron'daymış, oraya da uğradık, cila niyetine birer bira içtik... Saat 02:30'da da kalkalım dedik artık, ayıp. :)
Aaa, daha bitmedi. Bu sabah 10:00'da NÖ'nün telefonu ile uyandım. O ve SK (kız arkadaşı) ile brunch'a gitmek için sözleşmiştik... Kalktık, Kanlıca'ya Lacivert'e gittik. Allahım hava ne kadar sıcaktı, doğru dürüst yer de yoktu deniz kenarında. Biz banka, finans, reklamcılık, NÖ ile benim her zamanki eski komik maceralarımızın muhabbetine dalmışken etrafımızda koşturan çocukların da haddi hesabı yoktu. Büfe de zayıftı bana kalırsa. Ama deniz çok güzeldi bak, ona lafım yok. Yine de sevmiyorum artık bu muhabbeti. Sanki karavana, sanki görev yapıyormuşuz gibi kahvaltı etmeyi. Yok bir daha istemiyorum brunch mrunch. :))
Bu kadar gezentilik yeter, şimdi evdeyim... Yarın yeni bir hafta. Üstelik blog'a yazacak önemli bir konum var. :) Ona girişmem gerek. Memleket meselesi çünkü. :))
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder