6 Ağustos 2007 Pazartesi

"Mutluyum" diyen olsa kafamı kıracağım...

Bu insan ruhu ne garip şey. Siz hiç sahip oldukları ile yetinene, mutlu olduğunu, her işinin rast gittiğini söyleyene, asla şikayet etmeyene rastladınız mı? Hepimiz dışımızdan şükredip içimizden yetinmeyerek kocaman bir kandırmacanın rol arkadaşları olmuyor muyuz? Topluca bir şikayet kumkumasıyız vesselam!

Hiç dikkat ettiniz mi maaşınıza zam gelir, 2 ay sonra para yetmemeye başlar!? Kredi alıp borçları kapatırsınız 3 ay sonra iyice batağa sürüklendiğinizi fark edersiniz, bunalım daha da artar. Patrondan borç istemeye kalkarsınız o sırada da en önemli proje batar. Hele patronsanız zaten asla özkaynaklar borçları karşılamamakta, repo faizleri iyice düştüğünden kolay para da kazanılmamaktadır.

Deli gibi aşık olursunuz, 3 ay sonra bütün kötü huyları ortaya çıkar. Diğer kızlar/erkekler dikkatinizi çekmeye başlar, karşılaştırmaya başlarsınız. Eski sevgilinizi/karınızı/kocanızı, onunla neler yaptığınız hatırlamaya çalışır, onun size nasıl hitap ettiğini, onun aslında ne kadar da iyi bir insan olduğunu ve o kadar da mutsuz olmadığınızı düşünmeye başlayıverirsiniz.

Sevgiliniz mümkünse bütün gün evde oturup sizi beklemeli, çok zorunlu hallerde dışarı çıkacaksa da, cep telefonu tek çalışta cevap vermelidir. Cevap veren telefondan gelen arka plan sesleri mutlaka hemcinslerine ait olmalıdır. Siz olmadan kendi arkadaşları ile bir yere gitmesi, hele de içip içip dağıtması sümme haşa ayıp ve yasak, hele de sizden ayrı tatile gitmesi asla kabul edilemeyecek, ayrılmayı gerektirecek bir durumdur. Hele de bu kişi karınız / kocanız ise zaten bu durumlar imza ile yasaklanmış olup gündeme getirilmesi bile olanaksızdır.

En yakın arkadaşınız bir sırrınızı dayanamayıp en yakın arkadaşına çıtlatır, bir bakarsınız sırrınız internette gezmeye başlar. Sonra bir yere giderken hep onun istediği oluyordur, aslında ne kadar da bencil bir insandır ama siz onu çok sevdiğiniz için çekiyorsunuzdur. Diğer bir arkadaşınız hiç sizi aramıyor hep siz onu arıyorsunuzdur ve üstelik ne zaman bir yere gitseniz ay para çekmeyi unutmuşum, hay allah kredi kartlarımı da almamışım diyerek çaktırmadan size ısmarlatıyordur. Sonuçta fedakarlık yapmak hep size düşmektedir.

Evde mutlaka sifon bozulmakta ve yapılamamakta, duştan su az akmakta, banyonun tavanı akmakta, dolabın kapakları düşmekte, apartman kapısı çarpmakta, asansör de sürekli bozulmaktadır. Villada otursanız bile problemler bitmez; çimler biçilecek, havuz temizlenecek, bodrumu su basmış şimdi ne halt edilecektir. Gecekonduyu bedavadan kondurursun yine dertler bitmez, kendi ellerinle yaptığın ev her yerinde su ve rüzgara boğulur, malzemeleri aldığın adamlara türlü küfürler savrulur.

Sonra eve yeni eşyalar aldınız diyelim keşke eskileri de atmasaydım, bir yerlere sığar mıydı ya da ay eskisinin de kumaşı çok kaliteliydi canım diye düşünmeye başlarsınız. Zaten aldığınız şeyleri teslim etmeleri 5 hafta sürer, onda da mutlaka geleceğiz derler gelmezler. Gelseler de doğru yere yerleştiremezler, yerleştirseler de kulbu, yastığı bir şeyi mutlaka unutulmuştur. Ne kadar çok ayakkabınız olsa size az gelir ve her zaman giyecek hiç bir şeyiniz yoktur. Erkekseniz ütülü güzel bir gömlek, kadınsanız bluzunuza çok uyan o kolyeyi bulamaz ve mutlaka işe geç kalırsınız.

İş yerinde mutlaka maaşınız az geliyor, primler verilmiyor, zaten yeterince sıkıntı çekerken bir de çok çalışarak kendinize hiç zaman ayıramıyorsunuzdur. Yöneticiyseniz patronun baskısı bir yandan elemanları motive etmek bir yandan, evdekini idare etmek diğer yandan bunalım arttıkça artıyordur. Patronsanız şirket mutlaka zarar ediyor, elemanlar az çalışıp çok kaytarıyordur, üstelik artan sabit giderler sizi bunalıma sokuyordur. Emekliyseniz 40 sene çalışıp aldığınız para ile günde bir ekmek ancak alıyor, zengin bir emekliyseniz çocuklar sizi yeterince ziyarete gelmiyor, yapayalnız iseniz felek zaten tokadını işte böyle vuruyordur.

Hava o gün güzelse aman ne sıcak, uyunmuyor; soğuksa aman ne soğuk, yağmur yağıyorsa trafik stresi, ıslanma derdi, hay allah zaten ne zaman yağmur yağsa ben şemsiyemi evde unuturum geyiği, bulutluysa şu güneş de hiç yüzünü göstermedi, sisliyse iyice bunalımdayız, göz gözü görmüyordur.

Enflasyon çıktıysa yandık, indiyse aman bir de başımıza bu enflasyon muhasebesi çıktı olur. Ev sahibiyseniz kiracı felakettir, kiracıysanız ev sahibi baş belasıdır. Su parası her ay çok gelir, bu kadar elektriği kim yakar, ev buz gibiyken bu doğalgaz parası nasıl bu kadar çok gelir şaşarız. Hele de en güzeli, ben bu ay hiç bir yeri aramadım nasıl bu kadar çok telefon parası geldi'dir kii, bu büyük bir yalandır asla inanmamak gerekir. Pazara gideriz pazarcı çürükleri kakalar, markete gideriz fiyatlar ateş pahasıdır, bakkala gideriz kredi kartı geçmiyordur, indirimli marketlere gideriz istediğimiz markalar bulunmaz. Evde yemek yapsak bir derttir, ne alsak bozulur atılır, almasak dışarıda yesek bütçe şişer, her akşam dışarıdayızdır, evin yolunu unutur yine mızmızlanırız.

Çöp birikir kapıcı gelmez, çöpü kapıya koyarız karşı komşu kokuyor diye mırın kırın eder. Kapıcı yoksa, kapının önüne koyarsınız zaten çöp kamyonu gelmez, kediler köpekler onları eşeler, mahalle Ümraniye çöplüğüne döner. Sonra incecik torbalarla kapıya onları hep başkaları koyarmış gibi şikayet etmek için hakkımız doğar. Hepsinin üstüne çöp vergisi iyice tuz biber eker!

Bebeğimiz varsa hep ağlıyor, yaşı büyüdükçe asla ders çalışmıyor, iyice büyünce cep telefonu istiyordur. Bir de üstüne ÖKS, ÖSS falan gibi detaylar girince her konuda olduğu gibi bunalım artıyor hele de bunların parasının nasıl ödeneceğini düşünmek gece uykularımızı kaçırıyordur. Çocuğumuz yoksa allahım niye olmuyor, 40 doktora gittim allah bana bunu layık görmüyor olur. Koca bulamadıysak kısmetsizlikten, karı bulamadıysak uygun bir aday karşımıza çıkmadığından, sevgilimiz bile yoksa aman evden çıktığım mı var nerede tanışacağım ki yeni biriyle şeklinde mızmızlanır, yok bunların hepsi varsa zaten o kadar çok şikayet edecek yanı vardır ki hiç olmasa yeridir şeklinde içimizi rahatlatırız.

Arabamız varsa ayrı bir derttir; bakım masrafı, benzini, yağı, suyu, kışın zincir, antifriz, yazın pişer içine girilmez, yıkama masrafı, otopark derdi cabası. Arabamız yoksa, otobüs, minibüs, metro derdi, taksi paralarının hesabı şaşırması bir yandan ah bir araba alamadım diye mızmızlanır ya şu şirketin servisi de eve biraz daha yakın geçse ne olur diye mutlaka şikayet edecek şeyler buluruz.

Televizyonda ne varsa kötüdür. Televole seyredenler sunucusunu, sanat filmi seyredenler yorumcusunu, maç seyredenler anlatıcısını, trt seyredenler şarkıcısını beğenmez. En sevdiğimiz dizide de zaten elektrik kesilir, kablolu yayın bozulur, digiturk sapıtır, yine şikayet edecek birşey mutlaka ve mutlaka bulunur. Bir kitap alsak başlayamayız, başlasak bizi sarmaz, gazete okusak sinirimiz bozulur, dergi alsak zaten fiyatı pahalıdır içinde fazla birşey yoktur. Fotoğraf çeksek makinenin flaşı bozulur, örgü örsek yün yetmez, 5000 parçalık puzzle yapmaya kalksak evde yer olmaz, sessiz sinema oynamaya kalksan film isminden kavga çıkar. Zaman geçirecek birşey de bulunmaz, bu hayat zaten böyledir.

Bütün bunların üstüne en güzeli elektrikli aletlerdir. Çamaşır makinesinin tamburu, bulaşık makinesinin sepeti, mikrodalganın düğmesi, ocağın gaz bağlantısı, kombinin bacası, buzdolabının motoru, mikserin çırpıcısı ve de ütünün fişi mutlaka bozulur, servis çağırırsın gelmez, gelse de daha çok bozar. Bir daha çağırırsın kavga çıkar. Yenisi alırsın şu saatte getireceğiz derler asla o saatte getirmezler, getirseler de birşey eksiktir takılamaz, takılsa da zaten taksitleri ömür boyu bitmez.

Kahve yaparsın köpüğü kaçar, çay yaparsın demli olmaz, zeytinyağlı fasulyenin şekeriz az gelir, pilav tane tane dökülmemiştir, et yeterince pişmemiştir, tavuk kokar, kıyma çok yağlı, semizotu sünük, ıspanak kumlu, limonlar susuz, şeftaliler tatsız, domatesler renksiz, kavunlar kelektir. Zaten bize vuran da felektir.

Arasak daha şikayet edecek çooook şey buluruz. Kimse asla mutlu olmaz, şikayet etmeden duramaz. Gerçek budur!

Hiç yorum yok: