Dışarı çıkıyorum. Hafif bir rüzgar yüzüme çarpıyor. Akşamın geç saatleri. Herkes evine gitmiş bile. Yavaşça arabaya doğru ilerliyorum. Acele edecek ne var ki? Eve gidiyorum...
Otopark ücretini ödüyorum. Görevlilerle yarenlik ediyorum, iyice oyalanmak için. Adamcağız trafik kazası geçirmiş, parmakları kırılmış. Üzülüyorum, geçmiş olsun diyorum. Arabaya biniyorum, radyoda hızlı bir rock parçası çalıyor. Kafam kaldırmıyor. Hafif bir şeyler ararken, vazgeçiyorum tamamen kapatıyorum. Yolun seslerine dalıyorum.
Araçların ışıkları, beyaz, kırmızı... İnsanın nasıl da gözünü alıyor. Herkes bir yerlere varmaya çalışıyor. Herkes evine gitmeye çalışıyor. Yükselebilsem, yukarıdan bakabilsem sanki kahkahalarla güleceğim yaşamın bu garip döngüsüne...
Hepimiz dönüp dolaşıp evlerimize gidiyoruz. Nerede olursak olalım, ne kadar uzak kalırsak kalalım, ne kadar kaçmak istersek isteyelim sonunda oraya gidiyoruz. Mutluluk, mutsuzluk, yalnızlık... Bekleyen birileri, merak eden birileri, kızgın birileri, özleyen birileri, seven birileri... Ya da hiç kimse. Ya neşeyle çalıyoruz kapıyı ya tereddütle, belki de isteksizce. Belki de gidecek başka bir yerimiz olmadığından. Ya da kendimiz açıyoruz anahtarımızla bomboş ve karanlık bir koridora açılan kapıyı, bir an önce ışığı yakma telaşı ile.
Ne garip insanın tüm yaşamının merkezinin bu dört duvar olması. İnsanı anlatan, yaşamının bilinmeyen ve belki de en gizli detaylarını saklayan. Alışkanlıklarını, bağlılıklarını, bağımlılıklarını, yapmayı sevdiği şeyleri, kullandığı eşyaları, en gizli sırlarını belki de. Mutsuzlukla dolu olabildiği gibi, mutlulukla delirtebilir de insanı bu dört duvar. Yalnızlıktan da mutlu olunabilir, tek başına ve özgür... Bakılan ve orada olmasından çok mutlu olunan birisi de olabilir içinde. Akşamları kavuşmak için acele edilen. Ya da nefret edilen, kaçmak istenilen... Keşke orada olmasaydı denilen.
Bunları düşünürken bu kez sitenin otoparkından içeri giriyorum aynı telaşsız halimle. Her yer dolu. Her yer eve gelmiş olmanın kanıtı olan arabalar ile dolu. Her yerden taşıyorlar. Her yerden evler taşıyor. Apartmanlar, ışıklar, yollar, yine apartmanlar, nereye baksan onlar. Nereye baksam evler, yaşamlar, mutluluklar, mutsuzluklar... Her gün yine akşam oluyor, ışıklar yanıyor. Evler, insanlar, yaşamlar... Sanki bakabilsem yukarıdan kaçıp gideceğim uçarak. Ama ayaklarım yere basıyor... Buradayım. Yine. Evde. Yarın yine sabah olacak. Yine evden çıkıp eve geleceğim, yine, yine, yine...
Eski bir yazıdan... 22 Eylül 2004
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder