18 Ağustos 2007 Cumartesi

Türbanlı Latife...

Yılmaz Özdil'in bugünkü yazısı yine, çoğu zaman olduğu gibi duygularıma tercüman olmuş, buraya koymadan edemedim.

Türbanlı Latife...

LATİFE Hanım ile Hayrünnisa Hanım’ı birbirlerine benzetiyorlar.
Benzetsinler de...
Allah korusun.
Sonları benzemesin!
Çünkü her yaptığını yapacaklarsa Gazi’nin...
Çankaya’ya çıktıktan iki yıl sonra boşaması gerekiyor Abdullah Bey’in, eşini...
O boşamıştı.
Niye boşamıştı derseniz...
Latife’nin babası söylemişti:"Bu kız kendisinin cumhurbaşkanı eşi olduğunu unutmuyor ama, eşinin cumhurbaşkanı olduğunu unutuyor!"
Yani?
Oturduğun koltuğun, oturma odası koltuğu olmadığını; "devlet için" ne manaya geldiğini unutmamak lazım...
Mesele budur.
Ve, aslında şudur...
Niye yaptı Şapka Devrimi’ni?
Batı tarzı giyim kuşam için.
Ama daha önemlisi...
Sokağa baktığında "kim devrimden yana, kim değil, devrime destek artıyor mu, azalıyor mu" ilk bakışta görebilmek için...
Şak diye görüyordu.
Aksini iddia ediyorlar ama...
Türban da böyle bir şeydir.
Sokağa baktığında "kim yana, kim değil" ilk bakışta görüyorsun...
Şak diye.
Örnek mi vereyim?
Vereyim...
Mesela, dünkü Hürriyet’in ekonomi sayfasında vardı...
Uzmanlığı "kadın" olan, ünlü kozmetik markası Oriflame’in Ceo’su Magnus Brannström, ne demiş?
"Kadınlar seçimden önce de kadındı, seçimden sonra da kadın... Makyaj yapmaya devam ediyorlar. Ama Türkiye ve Endonezya’da daha çok kadın kapanmaya başladı. Başını örten sayısı artıyor. Böyle bir trend var... Bu durumu, havalimanından şehre girerken görmek mümkün."
Neymiş türban?
Trend.
Nereye benzemişiz?
Endonezya’ya.
Nasıl görmüş?
Şak diye.
Bu çerçevede...
Abdullah Gül, Çankaya’ya çıkarsa, Türkiye yine cumhuriyet olur mu? Olur.
Ama Atatürk’ün devrim cumhuriyeti değil...
Başka olur.

Hiç yorum yok: