24 saat ne kadar kısa ve aslında ne kadar uzun... Bir yazı dolaşıyordu hani bir aralar maillerde, 1 günün değerini şuna sor, 1 saatin değerini buna sor, 1 saniyenin değerini falancaya, 1 salisenin değerini de bir 100 mt koşucusu atlete falan (tek bu kalmış aklımda)... Benim de aklıma 24 saat takıldı dün gece... İnsanın hayatı 24 saatte baştanbaşa değişebilir gerçekten, hem de tamamen...
24 saatte ülke yönetimi değişebilir mesela... 12 Eylül'ü hatırlıyorum, 24 saatte tüm ülke durulmuş, bambaşka bir hale kavuşmuştu... Ya da bir bomba ile dünyanın işleyiş biçimi değişebilir, 11 Eylül'de öyle olmadı mı? (Maaşallah Eylül'de az değilmiş yani) 17 Ağustos depremi var sonra, anneannemle konuştuk, yattık, gece kalktık, Yalova baştan başa yıkılmış dediler... Ertesi gün zar zor yer bulduk deniz otobüsünde, indik Yalova'ya... Her şey o kadar karışıktı ki, oturduğu sokağı bile bulamadık, mesafeyi bile hesaplayamadık, Yalova'da ismini bağıra bağıra bulduk anneannemi... Trafik kazaları da böyle, neşe içinde bir yere gidiyorum diye çıkarsın, 24 saat sonra, ailece camide bir kaç naaş başında nöbet tutuyor bulabilirsin kendini... Ne bileyim işte binlerce örnek sayılabilir böyle...
Biriyle telefonda konuşursun, neşe içinde gülerek, 6 ay sonrası ile ilgili planlar yaparak... Ertesi gün o planların asla gerçekleşmeyecek olduğunu öğrenirsin... İçinde bir yerler sızlar, aptallaşıp kalırsın, çaresizsindir doğa karşısında, gerçekler karşısında... Boğazına bir yumru takılır, "allah beterinden saklasın" diye geçer içinden, nesillerdir söylenegelmiş teselli cümlecikleri... Lanet edersin bir yandan kadere, kaderin olması gerektiği düşüncesinin rahatlığına sığınarak...
Yeni bir güne başlarsın, umut edersin, herşey düzelir dersin, sağlığımız yerinde ya dersin, bu da geçer dersin, zaman herşeyin ilacı dersin... Atarsın kendini sokağa...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder