28 Haziran 2007 Perşembe

Kristalize olmak ya da olmamak!

Kristal Elma ödülleri açıklandı... Bakıyorum çevremdeki tüm genç reklamcılara, özellikle de bu işte 3-5 senedir çalışanların suratlar beş karış. :)) Herkes "ya bir kristal elmamız bile yok!" diye hayıflanmakta, ben bunu hak etmiyor muyum acaba diye kendini sorgulamakta, hak ettiğini düşünenler ise niye olduğu yerde olduğu için ya kendini ya kaderi suçlamaktalar... Ben de nispeten bu sektörde deneyimli biri olarak onlara taktik vereyim dedim biraz, bakalım bundan sonra alabilmeleri için nasıl fikirler üretebileceğim:

1. Öncelikle iyi bir takım ruhunun olduğu bir ajansta çalışmalısınız. Buna ajansın patron ya da patronları, kreatif direktörü, müşteri ilişkileri ekibi bile dahil olsun. Takım ruhu derken illa ki herkesin çok arkadaş, dost olması gerekmez ama herkesin ortak bir amaç için çalışıyor olması gerek... Çok iyi olduğunu düşündüğünüz bir yerde az para ile çalışmaktan çekinmeyin, kendine inandıran insanların ne kadar kısa zamanda ne kadar gelişebileceğine inanamazsınız. Daha kariyerinizin başlarındayken az para kazanmak inanın çok kolay, ileriye yatırım yaptığınızı düşünün. Azıcık aç yaşayın ki ileride daha tok olasınız. Boş tartışmalarla zaman kaybeden, elemanına değer vermeyen, sizi görmeyen/duymayan/konuşmayan bir yerdeyseniz daha vaktiniz varken hemen kaçın. Korkmayın, üşengeçlik yapmayın, tembellik yapmayın, arkadaşlarınızı sevebilirsiniz, ortamı sevebilirsiniz, rahatınız yerinde olabilir, boşverin bunları.

2. Yüksek bir entellektüel seviye peşinde koşun, çevrenizde sizi besleyen insanlar olsun, siz de çok okuyun, araştırın, inceleyin, onlar da sizi beslesin. Size geyik gelen bir çok tartışma, toplantı, ödül töreni vs. şeyler aslında siz farketmeden size çok şey katar. Tartışmaktan, analiz etmekten çekinmeyin, bunları zaman kaybı olarak görmeyin... Ajansın kütüphanesini, arşivini uzaktan seyretmeyin, onları kullanın. Hele de network ajanslarda bilgi hazineleri saçılmıştır, kaçırmayın.

3. Mümkünse bir ajansın teklifini kabul ederken (tabii söylemek kolay da) müşterilerini iyice anlayın, hatta piyasadan soruşturun, ajansın potansiyelini iyi değerlendirmeye çalışın. Orada çalışmış insanlarla konuşun, yeni müşteri adayları var mı sorun. Ödülü getiren %50 sizin yaratıcılığınız ise %50 de müşteridir unutmayın. Müşterinin hedefleri, vizyonu, açık görüşlülüğü herşeyi değiştirebilir.

4. Kreatif Direktörünüzle aranızdaki iletişim de belirleyici bir faktör bana kalsa... Önünüzü açan, size bir şeyler katan, sizi yönlendiren ama değiştirmeye çalışmayan, yaratıcı gücünüzü deneyim ve bilgisi ile daha da akıl almaz noktalara taşıyabilen bir kreatif direktörle çalışmıyorsanız mümkünse orayı terk edin. Yöneticiniz size inanmalı, yaptığınız işi müşteri karşısında öyle bir anlatmalı ki, siz bile şaşırmalısınız. Hatta işinizi sizin anlatmanız için yolunuzu açmalı...

5. Tiyatrocu olun, yazar olun, ressam olun, araştırmacı olun, şoför olun, büfeci olun, ev kadını olun, anneniz olun, babanız olun, sokakta yürüyen adam olun... O insanların içine girin, onlar olun, kendi sırça köşkünüzde kalmayın, onları hissedin ki onların dilinden konuşasınız, onları anlayın ki onları durdurup heyecanlandıracak, o markayı sevdirecek, o malı sattıracak ve de üstüne ödül aldıracak işi yapabilesiniz.

6. İş küçümsemeyin, sizi gıcık edecek kadar ayak işi olduğunu düşündüğünüz bir işi bile uçurabilirsiniz yeter ki motivasyonunuz yerinde olsun... Bu yüzden bunlardan önceki maddeler çok önemli. Özellikle de 4. madde... Heyecanınızı kaybetmeyin, bu işi sevin. Bu işi küçümsemeyin, çağdaş düzendeki yerinizi takdir edin, ekonominin en önemli parçalarından birinde yer aldığınızı unutmayın. Eğer sevmiyorsanız zaman varken işinizi değiştirin. :)))

Bu kadar ukalalıktan sonra hadi herkes TBWA'e. :))))))

Hiç yorum yok: