30 Haziran 2007 Cumartesi

Sahip olamadıklarımız...

"Genelde sahip olmayı en çok istediğimiz şeyler, sahip olamadıklarımız"... Böyle diyordu akşam Grey's Anatomy'de Meredith... Galiba gerçekten de öyle... Ne kadar çok istersen, ne kadar hırs yaparsan, ne kadar acı çekersen olması için o kadar ellerinin arasından kaçıyor istediğin şey... Çok isterken için için de korkuyoruz herhalde sahip olmaktan, sahip olmak biraz da kaybetme olasılığı demek ondan mı acaba? Sahip olmadığın bir şeyi kayıp da edemezsin sonuçta... Oysa sahip olmadan istemek daha kolay, sahip olup da kaybetmekten...

Sahip olmak sorumluluk, ağırlık, emek vermek gerek, yorulmak, terlemek gerek... Sahip olunca kıymetini bilmek gerek... Hele de kaybettiğin için kendini suçlayacağın bir şekilde kaybedersen çok isteyip de sahip olduğun şeyi, acısına dayanmak ne kadar da zor... Keşke kelimesinden oldum olası nefret etmişimdir... Bazen kaybettikten sonra da anlayabiliyor insan aslında istediğinin o olduğunu, "o" her ne ise... Ama çok büyük olasılıkla artık çok çok geç olmuş oluyor... Çekilen acının üzerine acı biber sürercesine daha da yakmak için... Keşke şöyle yapsaydım, keşke şu şekilde davransaydım düşünceleri insanın beynini bir kurt gibi kemiriyor...

"Şimdiki aklım olsaydı" diye bir radyo programı vardı ben çocukken. Önce bir olay anlatılır, sonra olayın kahramanları farklı davransaydı eğer, sonuç nasıl olurdu, bir daha canlandırılırdı. Anneannemle onu dinlerdik hep... İnce uzun kahverengi radyoda... Hala salonda duruyor... Keşke yanımda olabilseydi şu anda... Karşılıklı bir kadeh içseydik dolunayın karşısında da her zaman yaptığımız gibi bol keşkeli konuşmalar yapsaydık...

Ah dolunay ah, insanı nerelere sürüklüyor... :))

Hiç yorum yok: