11 Temmuz 2007 Çarşamba

Annemin gözünden...

Madem konu bu kadar gündemde, annemin yazdığı bir yazıyı günlüğe koymak istedim. Bir de onun gözünden görmek için... Bu yazı beni çok duygulandırıyor, ağlatıyor... Yaşadıklarını ben yaşayabilir miydim? Bilmiyorum.... Emin değilim... Ama ona çok saygı duyuyorum, çok takdir ediyorum, çok da seviyorum...

atasözlerimiz var;
cennet anaların ayağının altındadır,
ana gibi yar olmaz, bağdat gibi diyar olmaz,
ağlarsa anam ağlar, kalanı yalan ağlar,
anasına bak, kızını al

şarkı sözlerimiz var;
daha dün annemizin kollarında yaşarken
üşüdüm, üşüdüm üstümü örtsene annem,

anne sözü dinler gibi masum,

küfürlerimiz var;
anam avradım olsun ki,
ulan ben senin ananı...
anama küfreden bari müslüman olsa...

anne, sıfatlar yakıştırdığımız

karnında taşıyan, doğuran, büyüten,
karşılıksız seven,
karşılıksız veren,
hiç beklemeyen,
yemeyip yediren,
giymeyip giydiren,
fanusumuz, siperimiz, duvarımız, annemiz,
peki,
cinsiyeti ne bu annenin?
cevap kolay
kadın,

yani..
etten, kemikten, kandan, sinirden, deriden yapılma
babalar gibi... aynen... insan...
seven... hisseden... duyguları, düşünceleri olan...
peki, anne hep anne mi olmalı ve öyle mi kalmalı?
kim yükledi bu ağır görevi ona?
neden yükledi... niçin yükledi... kimlerin işine geldi bu?
babalarımızda hoş gördüğümüz nice olayı annemiz yapsaydı eğer...
anneye bak anneye...
annesiyle babası ayrılınca, babasının düğününe giden bir arkadaşım annesinin erkek arkadaşı olduğunu duyunca onu öldürmeye kalkmıştı...
uzun bir sürede dargın kaldılar...

baba erkekti... bir kadına mutlaka gereksinimi vardı... asla yalnız kalamazdı...
ya diğer insan... çünkü o bir kadındı... o bir anneydi... onun görevi ancak ölünce biterdi...
o bir nöbet askeriydi... hep nöbette kalmalıydı... bu nöbetin saatleri yoktu... yeri ve zamanı yoktu... sorgulaması yoktu... sadece kabulü vardı... ona sorulmadan kendisine bir görev verilmişti... görev kutsaldı ve ne olursa olsun yapılmalıydı... anne anneydi. o kadar...

o yalnız kalabilirdi... sevgiye, okşanmaya, güzel sözler duymaya, armağanlar almaya, vermeye, dans etmeye, sevdiğiyle yağmurda yürümeye, onu öpmeye, elini tutmaya, sıcaklığını duymaya, bir erkeğe seni seviyorum demeye, bunu duymaya gereksinimi olamazdı...

sanki papatyalar, yıldızlar, gökkuşağı, tangolar, karlı dağlar, denizdeki dalgalar onun için de değildi..

o çocuğunu doğuracak, büyütecek, okutacak, meslek sahibi yapacak, evlendirecek, sonra ondan doğacak çocuklara da bakacaktı... hatta bunları gerektiğinde baba da dahil olmak üzere hiç kimseden yardım almadan başaracaktı... başardığı ölçüde onurlu... saygındı... birileri öyle istemişti... ölürken yüzünde görevini alnının akıyla tamamlamış insanların tebessümü oluşacaktı...

o... anneydi...

hep nöbette kalmalıydı...

Hiç yorum yok: