Anneannem hep "hayatın dikenli yolları" deyimini kullanırdı. Yaşam gerçekten de dikenli bir yol. Bazen bir güç geliyor insana, can havliyle ilerliyorsun, bazen dikenler öyle katlanılmaz geliyor ki, düşmeyi bile umursamıyorsun. Yaşam hiç dümdüz ilerlemiyor. Dünyanın, ikilik ya da karşıtlık mı demeliyim, prensibi aynen geçerli; gece gündüz, iyi kötü, güzel çirkin. Bazen çok büyük haksızlık geliyor bana bu karşıtlıklar, bazen de yaşam bu karşıtlıklar olmasa tüm anlamını yitirir diye düşünüp avutuyorum kendimi. Ah, bilemiyorum, keşke bilebilsem, keşke bilebilsek... Keşke, keşke kelimesinden kurtulmanın bir yolu olsa.
Bu şiir VD'nin yazdıklarından. Eski, aslında dünya zamanıyla çok yeni ama benim için eski ve anlamı büyük. Şu anda iyi gelecek işte.
içinden geçerken kemirgenliğin sesi
tut ki çocukluğun deniz mahsülleri ofisi
daha çocukken döndürmüşler seni
bu dut yemiş bir bülbülün hikayesi
ne uzaktı o zaman ankara'daki telgraf telleri
ve üstündeki kuşlar kalkmadan ulaşmazdı sana haberi
bir yüzünde dut bir yüzünde yalnızlık lekesi
bu mudur çocukluğunun noter onaylı hikayesi
işte burada döner bu şiirin burgacı
ben de yitip gittim çünkü o seslerin içinde
aynı dublaj stüdyosunda seslendirmişler bizi
şimdi gel döşeyelim hayalarına inadına alt yazı
sen anlatmadan önce de biliyordum ben bu hikayeyi
1986'da bir soba başında dinlemiştim
anlatan toprak oldu anlatılan altın
bense sadece yediğim köfteyi hatırlıyorum
geçtiğin ağaçların altına baktın hep
meyvesinden kaçtın gölgesine taş attın
ben de diyorum ki sana, aç da içine bak
ya bulursun sesini durulsun diye içi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder