20 Temmuz 2007 Cuma

Istranca Dağları ve İğneada...

Geçen Pazar günü, teyzem DK ile birlikte aldığım tarla domatesleri ve barbunya ile pilaki pişirdikten sonra yine düştük yollara. İğneada'ya doğru. İğneada Çorlu'dan, daha doğrusu Büyükkarıştıran'dan yaklaşık 3 saat mesafede. Istranca dağlarına doğru dümdüz uzanan bir yoldan dağa ulaşıp, yavaşça tırmanmaya başlıyorsun. Demirköy'e (aynı zamanda dağın en yüksek yeri) ulaşıp, dağın öte yanına, Karadeniz kıyısındaki İğneada'ya varıyorsun. İğneada Bulgaristan'a o kadar yakın ki, telefon bile Bulgar operatörüne geçiyor.



















İğneada da, Türkiye'deki çoğu köy ve kasaba gibi, kendi potansiyelinin çok çok azını kullanabilen, oldukça ıssız, yaz mevsimine göre hareketsiz, muhteşem denizi ile sakin bir yer. Halkının çoğu geçimini balıkçılıktan kazanıyor ama ne kadar kazanabiliyor şüpheli. Küçük tekneler, sakin sokaklar, kötü yapılmış binalar ile insana daha çok hüzün veriyor.

Yolda giderken Demirköy'de küçük bir yerde çay içtik. Burası dünyanın en salaş kahvesi yarışması olsa, birinci gelecek bir yerdi. Bir sürü adam vardı; teyzem, ben ve eniştem gelince ne yapacaklarını şaşırdılar zavallılar. Çok da kötü bir çay içtik ve sandalyelerin aşırı yıpranmışlığına şaşırdık. Güzelim tahta çay bahçesi sandalyelerinin hepsi ne zaman plastik oldu diye de hayıflandık.



















Istranca dağları çok çok güzel. Dev ağaçların sarmaladığı yollardan gitmek zaten beni oldum olası büyüler, burada da delirdim yolda giderken. O koku ve sükunet büyüleyici. Dağlarda olmak güzel, hele de sıcak havada daha bir güzel. Ağaçlar dünyanın akciğeri gerçekten de. Nefes alıp sarhoş oluyor insan. Dağların tepesinden ova da muhteşem görünüyor tabii, resim pek iyi ifade etmiyor gerçi ama öyle.

Dönüşte de yine İslambeyli köyünde durup çay molası verdik. CHP kahvesi, AKP kahvesi vs. herkesin kendine özel bir kahvesi, lokali falan var. Seçimin ortaya çıkardığı kamplaşma ilgi çekici, bir o kadar da komik. Biz otururken CHP otobüsü geçiyordu. Daha doğrusu geçmiyordu da, adam topluyordu. CHP adayı, en öne oturmuş, sürekli "evet arkadaşlar" diyordu. Başka da bir şey duymadık. Arada "Saim abi, sen gel yanıma otur" falan gibi özel konuşmalarının hepsini de megafonla yaptığından, seçim propagandasından çok stand up yapıyor gibiydi.

Bu arada köyden çok kalabalık bir motorcu grubu geçti, VD'nin kulaklarını çınlattım. :)) Motor ne güzel şey, hele de dağlarda motor sürmek ne zevkli olur kimbilir.

Unutmadan Istranca dağlarının bir özelliği daha var, çok şaşırtıcı. Dağ yolunun bir yerinde manyetik bir alan varmış. Eminin açıklaması daha komplike bir şeydir ama, ben gözümle gördüm, bu manyetik alandan geçerken araba boşta gidiyor. Tırmanış yaparken bile boşta gidiyor yani. Çok ilginç. Bunun nedenini de araştırıp bulmak istiyorum bakalım, bir şey bulursam yazarım...

İğneada gecesi taze salatalık, domates, soğan ile yapılmış muhteşem salata, patlıcan, biber, kabak kızartması, sabah yaptığımız barbunya, cacık ve rakı ile son buldu. Eve gelirken öylesine acıkmıştık ki tüm bunları hazırlayıp yememiz toplam 45 dakika sürdü diyebilirim. Artık onların resmini koymayayım, herkesi özendirmeyeyim. :))

Hiç yorum yok: